İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli nitelik, dil ve düşüncedir. Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Bu iki kavram, birbirini destekler ve geliştirir. Dil düşüncenin aynasıdır.
Şayet dil olmasaydı, insanoğlu şahsî duyumlarıyla sınırlı kalacak; insanlık, ulaştığı bugünkü medenî seviyeye erişemeyecekti. Bu bakımdan dil, düşüncenin hem kabıdır, hem de onu besleyip geliştiren bir işleve sahiptir.
Dil olmaksızın düşüncenin somutlaştırılması ve gelişmesi mümkün değildir. Bunun tersi de doğrudur. Dil sayesinde insan zekâsı, dış dünyadaki kaba, hoyrat ve düzensiz bir sürü eşya ve varlığı bir düzene sokarak soyutlaştırır.
Dil, bir yandan yaşanılan zamanın duygu, düşünce ve tasavvurları ile geleceğe dair hülyaları içinde barındırırken öte yandan da geçmişin birikimini geleceğe aktarır. Dış dünyadan alınan duyumları anlık olmaktan çıkarıp ebedîleştirerek sonraki çağlara dil ulaştırır.
Dil, insanoğlunun varoluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Dil, fıtrîdir ve insan doğuştan getirdiği bu yeteneğin doğasına uymak zorundadır. Dil, fertlerin üzerinde ve onlara hükmeden bir özelliğe sahiptir.
İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan dil, acaba milleti meydana getiren diğer unsurlar içinde niçin özel bir öneme sahiptir? Görme, işitme, düşünme gibi doğuştan getirdiğimiz gizil bir yetenek olan dil, ruh ve gönül dünyamızın tercümanıdır. Dil sayesinde bizler, en mistik, en mukaddes duygularımızı ifade eder; en ince ve çapraşık ilmî meseleleri açıklama imkânını buluruz.
Bütün bunlar dikkate alındığında, bir ana dili eğitim alanı olarak Türkçe eğitim ve öğretiminin önemi ortaya çıkar.