İnsanlık yaratılışından beri hayatın anlamını çözmeye çalışmış, bu şekilde huzura kavuşacağını düşünmüştür. Ancak yaşadığı hayata baktığında onu üzen, ruhunu sıkan, hoşlanmadığı birçok musibetle karşı karşıya gelmektedir. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar insanların canını sıkan onları derin acı ve ıstıraplara gark eden deprem, kasırga, fırtına, tsunami (deniz suların kabarması), tedavisi uzun yıllar alan hastalıklar, kuraklık, onun beslediği açlık ve kıtlık gibi doğal olaylar ve felaketler hiçbir zaman eksik olmamıştır.
İnsanlar eskiden olduğu gibi bugün de bu tür acı ve ıstıraplara yol açan doğal olay ve felaketlerin, Kur’ânî tabirle musibetlerin, sebebini bulmaya çalışmakta, kimileri bunları kâinatın mutlak yaratıcısı Yüce Allah ile insan arasındaki ilişkilerin zayıflaması hatta yer yer kopmasına neden oldukları için Allah’ın insanlara bir tür cezası olarak değerlendirmiş, kimileri de bu tür olayların tabiatın kendi dinamiklerinden kaynaklandığını, insanın ahlakî davranışlarının bu tür olayların meydana gelmesinde olumlu ya da olumsuz bir katkısının bulunmadığını söylemişlerdir.
Biz de bu sorunu yani musibetlerin neler olduğunu, hangi şeylerin musibet olarak değerlendirileceğini, musibetlerin sebeplerini, insanların dince suç sayılan eylem ve davranışlarının/günahlarının musibetlerin meydana gelmesinde bir rolünün bulunup bulunmadığı hususunu Kur’an-ı Kerim çerçevesinde ele alıp incelemeyi uygun bulduk.
Bundaki amacımız, musibetlerin nedenlerinin neler olabileceğini insanlara bildirmek suretiyle onların daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmelerine bir nebze de olsa katkı sunmaktır.